Sanat ve İnsanoğlu
İnsanoğlu, var olduğundan beri her dönem sanatla iç içedir. Peki, neden sanat var? Nedir sanat? İnsanoğlu neden sanat yapma gereği duymuştur? Bu tür birçok soru zihnimize takılmaktadır. Benim bu sorulara yanıtlarım şöyle:
Sanat, insanın gördüğü, duyduğu, hissettiği şeyleri estetiğe dönüştürmesinden ibarettir. Sanatın varoluş nedeni de insanoğlunun duygularının gelişimiyle ilgilidir. İnsanın içinde yaşadığı dünyayı böylesi estetiğe dönüştürme isteği, sanatın bugünlere değin gelişiminin yegâne sebebidir. Her çağda içinde bulunduğu koşulların etkisi altında sanatını yapmıştır. Örneğin, mağara devri insanının günümüz anlayışına göre resim yapması mümkün müdür?
Elbette o günün koşullarına göre resim yapmışlardır. En çok ilgi duydukları, av hayvanlarının resimlerini mağara duvarlarına betimlemişlerdir. Çünkü av onların en yaşamsal etkinliğiydi ve tüm zamanlarını almaktaydı. İnsanlık evrimiyle düşünce sistemi basitten karmaşığa doğru geliştikçe sanat yapma biçimi de bu sürece paralel bir değişim göstermiştir. Artık sanatın dalları olduğu gibi, bu dallardan biri olan resim de gerek teknik gerekse biçim olarak çeşitli akımlara ayrılmaktadır. Bir resmin sanat eseri olarak değerlendirilebilmesi için bir ekolü olması, farklı bir özellik taşıması gereklidir.
Sanat ve Tekrar
Sürekli olarak aynı şeylerin tekrarlanması yapılan şeyi sanat eseri olma özelliğinden uzaklaştırır. Yani şöyle bir durumdur, aynı şarkıyı tekrar tekrar okumak gibi; aynı sanatın tekrar tekrar icra edilmesi sanatın tekrarlanması değildir. Ya da aynı resmi tekrar tekrar boyamanın sanatın gelişimine fazla bir katkı sağlayabileceğini sanmıyorum. Örneğin kimi sanatçılar, aynı resmi her seferinde değişik biçimlerde boyayarak yeni bir resim yaptığını ve bunun bir ekol olduğunu düşünmektedir. Bana göre bu durumda diğer resimler sadece ilk resmin bir parçası olmanın ötesine geçemezler.
Sanat sadece ve sadece insana özgü bir olgudur, sadece insanın olduğu yerde sanat vardır. Çünkü sanat, insanoğlunun yaşamında bir şeylerden haz duyma, yaşamını estetikleştirme ihtiyacından doğar. Sanatçının gelişimi tamamen toplumdaki sanatseverin sanata duyduğu ilgiden beslenir; bu ilginin niteliği ve niceliği sanatçının motivasyonunu doğru orantılı etkiler. Yani ilgi arttıkça motivasyonu artar, böylece daha iyi işler üretir. Toplumdaki diğer bireyler sanata ilgi duymaması, sanatçı sanat yapamaz, çünkü sanat bir gereklilik olmaktan çıkar dolayısıyla sanatçıya da ihtiyaç olmaz.
Sanat eseri, çok çeşitli biçimlerde algılansa da, temel özelliği, daha önce yapılmamış, mutlak olarak kendine özgü bir yapıttır. Ancak benzer yapıtların olması doğaldır ve benzer olmak o yapıtı sanat eseri olmaktan çıkarmaz. Bu durumda sanata böylesi bir kriter koymak mümkün değil. Sanat nerede başlar, nerede biter, sanırım buna yanıt bulmak çok kolay değil. Kaldı ki sanatın tanımı herhangi bir sanatçının tekelinde de değildir. Hal böyle olunca sanat satıcıları da çoğalıyor; öyle ki başkalarının çalışmalarını sözüm ona yorumlayarak sanat yaptıklarını iddia edenler bile var.
Özellikle ülkemizde, sanat kavramı oldukça esnek. Çeşitli eğlence mekanlarında şarkı söyleyenlerden tutun da podyumlarda arz-ı endam eden mankenlere kadar bir çok zevat kendini sanatçı, yaptığı işi de sanat olarak tanımlayabiliyor. Düşünsenize, bazı generaller dahi literatüre “savaş sanatı” diye bir kavram kazandırdılar. Tabi ki bu durum, o toplumun sanat anlayışı ve sanata olan saygısıyla ilgili. Gerçekten sanat bu kadar ayağa düşmeli mi?
DÖVME VE SANAT
Dövmeler nin günümüzdeki biçimi, insan derisi kullanılarak, insan bedenine yapılan resimdir. Bir başka deyişle, dövme resimleri insan teni tuval olarak kullanılmış bir resim şeklidir. Bu işin tekniği, deyim yerindeyse, tam anlamıyla iğneyle kuyu kazımaktan başka bir şey değildir. Resim alanında bundan daha zor bir boyama yönteminin var olmadığını düşünüyorum. Bu işte dokunduğunuz her yer boyanır ve asla hata kabul etmez; üzerine tekrar başka bir boya uygulayamazsınız, düzeltemez ve silemezsiniz. Son derece dikkat, sabır ve beceri gerektiren bir iştir. Peki, bu iş ne kadar sanat ya da değil? İşin bu kısmı henüz kargaşa, çünkü yaygın olarak başkalarının hazırladığı modelleri kopyalamak, bu işi “sanat” olmaktan çok “zanaat” olmaya yaklaştırıyor. Ancak, kopyalamadan hazırlanmış özgün kompozisyonların güçlü çizim ve yaratıcılıkla harmanlanarak işlenmesi, dövmeyi bir sanat alanı olarak sanat sahnesinde hakkettiği yere taşımak.
SANAT VE MESLEK OLARAK DÖVMECİLİK
Ben toplumumuzun büyük bir kesiminin dövmeye karşı olmasının sadece bir önyargı olduğunu düşünüyorum ve zamanla bu önyargının kırılacağına inanıyorum. Ama toplumda bu önyargının kırılabilmesinin ön koşulu, öncelikle dövmeciliği meslek olarak yürüten arkadaşların, mesleklerinin arkasında daha dik durabilmeleri ve özellikle sanatçı kimliğine sahip çıkmaları, bu kimliğe zarar getirecek davranışlardan kaçınmaları gerektiğidir.
Sanat ve sanatçı olmanın evrensel kriterleri vardır, bunu hepimiz biliyoruz. Ama bu kriterlerin çok dışında olup kendine sanatçı sıfatını yakıştıran bazı kişiler, yaptıkları işten ziyade, giyim kuşam, yaşam biçimi ve tavırlarıyla, yapay ve zorlama bir marjinallik gösterisiyle, sanatla ilgisi olsun olmasın halkın büyük kısmının tepkisini çekmektedir. Bu kişiler, güya temsil ettikleri sanat çevresine hiçbir katkıları olmadığı gibi sadece halkı değil, kendilerini de kandırmaktan öte hiçbir şey yapamazlar. Çizgi çizmekten yoksun bir insanın, başkalarının işini kopyalayarak veya taklit ederek sanat yaptığını iddia etmesi, belki birilerini bir süre kandırır, ama nereye kadar idare eder ki…
Bizler, insan teni üzerine sanat yapmaya çalışıyoruz. Diğer taraftan bu bizim mesleğimiz, yani elbette geçimimizi bu işten sağlıyoruz. Dolayısı ile her zaman “sanat” yaptığımızı söyleyebilmek mümkün değil. Çoğu zaman para kazanmak uğruna hiçte istemediğimiz bir çalışmayı uygulamak zorunda kalabiliyoruz. Doğal olarak içinde bulunduğumuz sosyal ve ekonomik koşullarla ilgili bir durum. Eğer bizler daha rahat bir ortamda, daha geniş olanaklar içinde çalışıyor olsaydık, eminim birçok arkadaşımız daha fazla sanatsal kaygılar taşıyor olacaktı. Kimi arkadaşlarımız ise, belki de bu işlerle hiç uğraşmayacaktı.
Bilmek mi Kompleks mi?
Her meslekte olabildiği gibi, bizim meslekte de birçok meslektaşımız kendisini en iyisi, en doğru bileni olarak görüyor ve kendisini öyle pazarlamaya çalışıyor. Bu tür davranışların daha çok para kazanabilmek dürtüsünden kaynaklandığını düşünüyorum. Ne yazık ki bu dürtülerin esiri olmuş bazı arkadaşlarımız ki bunu çok gördüm kendi hırsı uğruna diğer meslektaşlarını ezilmesi gereken birer rakip olarak görüyorlar ve onların yaptıkları işleri kötüleyerek, karalayarak kendilerine avantaj sağlamaya çalışıyorlar. Bu şekilde nereye varabilirler bunun analizine girmeyeceğim, ama şu bir gerçek ki bu davranışlar, bırakın sanata saygıyı, ticaret etiğinden bile çok uzaktır.
Bu tür komplekslerin iki nedeni var: birincisi “para”, ikincisi “taktir edilme arzusu”. Bir başkasının yaptığı işi, o iş iyi dahi olsa eleştirmenin önemli ölçüde para ile ilgili olduğuna inanıyorum. Rakip görülen meslektaşı veya onun yaptığı işleri karalayarak, kendi yaptığı işi öne çıkarmanın, bu şekilde daha çok para kazanmak beklentisinden kaynaklandığını düşünüyorum. Diğer taraftan bir sanatçı ne kadar beğenilirse o kadar iyi motive olur. Bu nedenle yaptığı işi övgüye değer kılabilmek için çoğu zaman çenesini kullanır. Bu da işin taktir edilme arzusundan dürtülenin, sanatçı olma konseptine daha yakın kısmı. Ama her iki durumun da evrensel doğrularla ilgisi yok. Yukarıda değinmiştik, para kazanma ile ilgili kısmı, literatürde var olan pazarlama yöntemlerinin artık geçerli olmayan en ilkel ve ahlaksız boyutudur. Diğeri ise sanatçının sanattan ve sanatçılıktan uzaklaştığı nokta
Sanatın varoluş kaynağı sevgidir, güzelliktir. Kötüyü çizerken dahi estetik katıyorsanız, işte bu sanattır. Ve bu sanata saygı gösterirseniz o zaman sanattan yana olursunuz. Yoksa, bunu yapan kişiyi kendinize rakip olarak görüyorsanız, yaptığı iş ne olursa olsun, işine ve kendisine eleştiriler yağdırıyorsanız, sanattan yana olmayı bırakın. Ne kadar başarılı olursanız olun, olsanız sanatçı düşmanı bir naylon sanatçı olursunuz. Bu da sizin tercihiniz elbette… Ek olarak Dövme ve Tarihçesi ile iligili yazımızı tavsiye ederiz.